Melo’ya Hello!

ileadmin

Melo’ya Hello!

Hay gayss!

Buraya ilk eklediğim yazının bu olmasını istedim yani aslında şu an ortada bir yazı yok. Yazıyor olduğum ve sizin şu an okuyor olduğunuz yazının olmasını istedim. Bu yazı biraz beni anlatır nitelikte olacak. Belki olmak istediğim kişiyi, belki özümdekinin ta kendisini. Burada istediğim gibi cirit atabilirim, herhangi bir beğenilme kaygım yok. Burası benim dünyam ve burada işler ben nasıl istersem öyle yürür.

Öncelikle iyi bir insan olduğumdan başlayabilirim. Akla ilk gelenden yani. (Tabii burası benim dünyam olduğu için kendime göre iyi bir insan oluyorum doğal olarak.) Heyecanlanmayı çok severim yani o kadar heyecanlanırım ki birkaç sezonluk diziyi bir gecede bitirebilirim çünkü sonunu çok merak ederim. Sona gelince de çabuk bitti diye üzülürüm. Her zaman mutlu sonları severim. (Balık burcuyum bu arada). Mutlu sonlu dizi ve filmlerin etkisinden hemen çıkamam ve günlerce o etkiyle hayatımı sürdürebilirim. Eğer son çok mutlu bittiyse kendi kendime gülerim ve hayatımda ne kadar iyi bir şey yapıp da bu dizi/filmi izlediğimi düşünürüm. Kendimi tebrik de ederim. Sex and the City dizisini bitirince (tüm gece izleyip sabah 7’de bitirmiştim) topuklu ayakkabılarımı giyip (topuklu ayakkabı giymekten nefret ederim) sanki Manhattan’daymışım gibi sokakları gezmemek için kendimi zor tuttuğumu çok net hatırlıyorum. (Neyse ki o gün hava yağmurluydu ve böyle bir şey yaşanmadı.) Anlayacağınız gibi küçük şeylerle mutlu olurum yani. Beni mutlu edecek büyük şeylerde ise ağlarım. Mutluluktan ağlamak çok güzel bir his mesela. Bu hissi anımsayıp tekrar tekrar mutlu olurum. E ama tabii bu kadar kolay mutlu olan biri, bir o kadar kolay da üzülüyor haliyle. Hemen modum düşer ve bunu çevremdeki insanlar hemen anlar. İçim dışımdadır yani. Yalan söyleyemem. Söylemek istediğim çok zaman oluyor ama hemen anlaşılıyor. Bu yüzden yalan söylememeyi tercih ediyorum. Hayatta olabildiğince her şeyi doğru yapmaya çalışıyorum. Herkesin doğrusu kendine, ben kendi doğrularımı yapmaya çalışıyorum. Mesela bir kitaba başlarken önce sonunu okurum. Son sayfayı falan değil direkt hikâyenin sonunu anlayacağım kadar sayfayı okumaktan bahsediyorum. Sonra çok heyecanlanırım ve “aaa bu kitap nasıl böyle bitiyo yeaaa” diye düşünerek bir hışım kitaba başlarım. Zaten kitabı okurken genelde okuduğum sonu unuturum çünkü kitabın okuduğum her cümlesini an be an zihnimde canlandırırım. E ne yalan söyleyeyim biraz da unutkanım. Genel hayatımda unutkanım yani. Bu yüzden çalışırken muhakkak her şeyi not alırım. Yapacaklarımı tek tek yazarım yaptıkça da tik atarım. Kalem, defter gibi kırtasiye eşyalarını çok severim. Düzenli defter tutmak benim için önemli. Olabildiğince de güzel bir yazıyla yazmaya çalışırım. Şöyle bir göz gezdirirken defterin içindeki yazıların göze hitap etmesini isterim. (Benim gözüme yani.)

Çok da anlatılacak bir şeyim yok aslında. Hayatın hengamesine dalmış, çok hayal kuran, kendine gelince bu hayallerin bazılarını çok saçma bulan. Bazen boktan yere ağlayan, bazen en ağlanacak şeylere ağlamayan. Her sabah kalkıp yüzünü yıkayıp dişini fırçalayan dümdüz bir insanım işte.

Burası da benim yeni hobim. Baktım evde otururken kafamda bir şeyler yazıyorum dedim kafama değil de word dosyasına yazayım bakalım ne çıkacak. Bugünlük bu çıktı. İlerleyen yazılarımda bir megaloman gibi böyle sürekli kendimden bahsetmeyeceğim merak etmeyin. Ama kült doğruları bulabileceğiniz bir blog sitesi de değil burası baştan söyleyeyim. Canım o gün ne istiyorsa, aklım o dakika neye takıldıysa, canımı ne sıktıysa o olacak burada. Eğer yazı dilimi sevdiyseniz ne mutlu bana, yok sevmediyseniz hadi uğurlar ola.

Yazar hakkında

admin administrator

    Bir cevap yazın