İki kıtayı görkemli deniziyle ayıran güzel şehir İstanbul kime güzel? Anadolu yakasının en ücra köşesinde oturan bir aileye güzel mi mesela? Köyden para kazanma uğruna nice hayallerle gelen bir ev babasına güzel mi? Kıt kanaat geçinen bir gece kondu evinde doğan bebeğe? Ya da gece gündüz evine bir ekmek parası götürebilmek için didinen bir kadına? İstanbul kime güzel hakikaten? Zengine diyecek gibi bir rota aldı bu yazı. Her gece başka barda babasının parasını yiyen, lüks otomobilde gezen bir gence güzel mi İstanbul? Ya da pahalı kıyafetleriyle oradan oraya gezen? Okumuş hatta okumaya ömrünü vermiş bir doktora peki? Saray gibi bir eve doğan küçük bir bebeğe mi güzel yoksa? İstanbul kendine güzel bence. Ne zengine ne fakire, ne okumuşa ne cahile İstanbul’un tüm güzelliği bir tek kendine. Fakire sorsan paramız mı var da yaşayacağız İstanbul’u der. Zengine sorsan bir tek gittiği restoranın mimarisinden bahseder. Öğrenci zaten gençliğin verdiği deli kanla önünü göremez. Okumuş adam da çalışmaktan şehri gezemez. Türkiye’nin gözbebeği İstanbul bir kendine bu yüzden güzel.
Yazar hakkında