Kategori arşivi Uncategorized

ileadmin

Ellerinle

Yapmışsın her şeyi kendi başına ve mutlusun da belli. Ellerinle çizdiğin kaderini bir zırh gibi kuşanmışsın üstüne besbelli. Silahım da o, kalkanım da o diyorsun. Ellerimle yaptım, ben seçtim, istedim, oldu diyorsun, anladım. Çok da mutlusun görüyorum. Sen anlattıkça laflar geliyor dilime, susuyorum. Hak ver der gibi bakıyor gözlerin… Üzgünüm, bile isteye seçtiğin karanlık için sana hak veremeyeceğim…

ileadmin

Defter

Çok kez hayatımda beyaz sayfa açtım ama şimdi defter bitti, kırtasiyede yeni güzel defter arayışındayım. Kapağı kalın, sayfaları çizgisiz olsun. Bakınca içimi hatırlatsın, yazarken önümü aydınlatsın. Yine bitecek bu defter de biliyorum ama ben kırtasiye alışverişini çok severim, eminim yine en güzelini seçeceğim.

ileadmin

Sanmak

Sanmaktan doğar yalnızlıklar. Sandığın kadar, sanıncaya dek ve sanmaktan gelen… Aklım kalbime dost sanırdım. Sandığımı hep doğru sayardım. Yansıttığım kişiyi ben, içimdekini yok sanırdım. İçimdekini yok sayarsam doğru yaptığımı sanırdım. Kanımca insan sanmadan yaşayamaz ama ben söz verdim içimdeki çocuğa, önümdeki yolu yokuş saymamaya.

ileadmin

Adet

Adet ettim kendi kendimi suçlamayı. Gözümden akan her bir damla için kendime kızmayı. Her başarısızlığımı, hatamı, karşıma çıkan her kötü olayı yaşamayı kendime reva görmeyi kendim ettim. Kendim çektim kötüyü de güzeli de. Her güzellikte korktuğum için her kötülüğü hak gördüm kendime. Ne yaptıysam kendim ettim kendime. Adetim böyle, güzelliklerden çok kötülükleri çektim kendime.

ileadmin

Kapı

Kendi şansını yaratanlardan mı yoksa hiç ihtimal yokken kapısı çalınanlardan mısın? Kadere inanır mısın yoksa kaderini kendi yazanlardan mısın? Elin kalem tutar mı? Kağıdın yazdığını saklar mı? Tesadüflere inanır mısın? Hayatta doğru soruyu sormak çok önemliymiş, tüm kapıları açarmış. Sen anahtarının bir kopyasını saklar mısın?

ileadmin

Yolculuk

Hayat yolculuğunda başrol benim. Arabanın direksiyonundayım. Trenin vatmanıyım. Kendi gemimin kaptanıyım. Çayırlar da gördüm, boynu bükük çiçekler, dalgalı denizler… Kaza da yaptım, yolcuları doğru duraktan da aldım. Durgun sulara da girdim ama her zaman kendi rotamı çizdim. Bazen rol yaptım, hata yaptım, rotamı doğru sandım, bildiğim adresi şaştım bazen de bile bile ters yöne saptım. Bu hayatın başrolü benim. Dünya’yı kare sanmak da benim kendi tercihim.

ileadmin

Sayılı

Sayılı mıdır sahiden ömür? Attığın adım, işin, gücün, evleneceğin adam, doğuracağın çocuk… Hayatının her dönemi, işine gelmeyeni, seçtiğin yol, yaşadıkların, yaşayamadıkların ya da yaşamayı tercih etmediklerin… Kader diye bir şey varsa, aklın kalbinden farklı konuşup yine de istediğini yapma hakkı tanımıyorsa, bedenlerin içinde hapsolmuş ruhların tahliyesini saymıyor muyuz bu hayatta? Nerde o hata yapma lüksü olan insanlar, uzakta mı yaşarlar? Her kimse onlar kaderi esaret olan ruhuma hata yapmayı öğretsin, anlatsın ben bir ömür dost kalırım ona.

ileadmin

İçim

Bazen öyle bi’ olur ki hava güneşlidir, sokaklar neşeli, insanlar canlı, kuşlar cıvıltılı. Mevsim bahardır; ilktir, heyecandır, umuttur. Erken bir saatte uyanmışsındır, ama uykunu da almışsındır. Cama çıkıp mis havayı ciğerlerine doldurup gözünün alabildiğine bakıyorsundur. Günlerden hafta sonudur, hoştur, boştur.

ileadmin

Düz

Dümdüz yaşamak var bu hayatı. Dümdüz derken bölye düüümmmdüz, düpedüz. Kıymet bilmeden, sevgi görmeden, görse de üstlenmeden, aşık olmadan, aşktan anlamadan. Karmakarışık bu hayatta mutluluğu yakalamadan, mutluluktan anlamadan. Güzel bir haberi sevinçle karşılamadan, dost edinmeden, dostluk ne bilmeden. Başkalarının mutluluğuna ortak olmadan, derdi, sevinci paylaşmadan. Güzellikleri ummadan, umduğunu bulunca umursamadan. Evindeki çiçek tomurcuklanınca sevinmeden, hatta evinde çiçek beslemeden. Bir çocuğu öpmeden, onu sevindirmeden. Yaşamayı bir görev gibi sırtına üstlenen nice insan var hayatta. Oysa hayat öyle güzel ki… Ne yazık denizin kokusunu içine çekince huzur dolmayan, her gün doğumunda tekrar tekrar umutlanmayan, hayattaki tek görevi nefes alıp vermek olan insanlara, ne yazık hayatın tadına varamayanlara.

ileadmin

Yarım

Tekrardan haaaayyyy gaayyyssssss

Bu yazıyı, tek kulaklığımdan gelen klasik müzik tınıları ve diğer boş kulağımda evin tüm gürültüsü varken yazıyorum. Şu anda da bunun ne kadar kötü bir fikir olduğuna karar verip diğer kulaklığımı da kulağıma takıyorum. Vaoov taktım. Artık tamamen kendimle baş başayım. Bu kalabalık evde kendi kendime kalmak aslında bir çift kulaklığa bakıyor. Bir de tabii klasik müziğin büyüsüne…

Bir şeye odaklanmak ve tamamen dış dünya ile bağımı koparmak istediğimde klasik müzik her zaman ilk tercihim olur. Kitap okurken, çalışırken, düşünürken… Bir de mum yakmayı çok severim. Ama ne yazık ki evdeki tüm mumları bitirdim. Bu yazı maalesef mum ışığında değil, bildiğiniz bir avize ışığı altında, klavyesi bok gibi olan, boşluk tuşu bile adam akıllı çalışmayan bir bilgisayardan yazılıyor. Daktilo ile yazsam daha az eziyet çekerdim emin olun.

Bir evin içinde, birden fazla beyin ve düşünce… Tuhaf aslında değil mi? Yani ailesiyle yaşayan insanları varsayarsak herkes aynı genden ama farklı bakış açısı ve fikirlerle… Ya da niye tuhaf olsun ki? Ama bir o kadar da tuhaf aslında. Tuhaf değil de zor galiba. Ev aslında senin ama senin olduğu kadar kardeşinin, annenin… Herkesin düzeni farklı, tarzı, keyfi farklı. Bu aşamada işin içine anne giriyor tabii. Aile evi her ne kadar senin evin gibi gözükse de aslında değil. Düzen senin değil en başta. Annenin kurduğu düzeni devam ettirmekle mükellefsin ne yazık ki burada. Bence çoğu insan sırf bunun için bile ayrı eve çıkma kararı alıyor olabilir.

Bir de ailenle geçirdiğin, psikologların merakla dinlediği ve genelde teşhisi o zamanlara bağlı olarak koyduğu çocukluk dönemi var. Çocukluk dönemi, felçli yatalak bir hastadan farksız bir dönem bence. Her şeyin ebeveynlerine bağlı. Onlar götürürse gidersin, götürmezse gitmezsin. Ay bu yazı benim içimi sıktı ya. Manasız saçma sapan bir şey oldu bu. Yazmayacağım ben bunu. Hadi hoçcağalın.